9 Ocak 2016 Cumartesi

''Üç Kars'a mahsustur''

Bazı şehirlerin kendine has bir kokusu vardır kimi taş kokar kimi düş bazı şehirler cennet gibidir bazıları cehennem hiç gün yüzü görmez . Cayır cayır yanar memleket acısı içimizde.. Bir iki gün beriden bakmalı, uzaklaşmalı, uzaklaştıkça anlamalı yola çıkılmaz herkesle sağlam bir yol arkadaşı bulmalı, biz de birbirimize sığındığımız gecelerin hatırına heybemize birbirimizi alıp talip olduk yola , yola koyulmaya...  İstikamet Erzincan. Normal şartlarda tıklım tıklım olan otobüs firmalarını da savaş on  ikiden vurmuştu. Henüz tam olarak soğumayan Diyar-ı Bekir semalarından uzaklaştıkça 'kara kış' denir adına ama görünen o ki beyaz kış kendini göstermeye başladı. Sabahın seherinde Erzincan'a vardık tulum peynirli güzel bir kahvaltıdan sonra yönümüzü Erzincan- Kars doğu ekspresine  çevirdik. Küçücük bir tren garı var Erzincan'ın ; sevimli ama “kimliksiz”...Avrupa şehirlerinde her bir tren garının  kendine has mimarisi, havası tam adıyla “kimliği” vardı bilirdiniz biri elma biri armut; biri Ali diğeri Mahmut. Anadolu şehirlerinde tırnak içerisinde modernizmin etkisiyle  tüm garlar birbirine benzemiş, birbirinin aynısı olmuştu. Hepsi elma. Hepsi adem.
 Ve bir ses çal israfil çal der gibi...
  Düdük sesi bize artık  yola revan olduğumuzu fısıldadı ve  bizi yola davet etti. Sünnettendir icabetimiz...“Keşiş” dağlarıyla “ Munzur” dağları arasında başladı yolculuğumuz. Dağların arasında semaha durduk , döndük de durduk kendi etrafımızda .Ali'nin kokusunu aldık da bir parça öyle çıktık. Dağları bıraktık da az düzlüğe indik . İndik de ikrar ettik. Böyle ikrar ilen böyle yolunan ... Erzurum platolarında Taşköprü göz kırptı bize, gözüm çıkaydı ahh! “ongözlüyü “  hatırladım içim yana yana üzerinde  gecenin bir yarısı söylediğimiz “Kör olasan Suzan Suzi'yi'' geçirdik. Gözümüz çıkaydı Suzan! Kalbin sirayetiydi göz ,köprü kavuşmanın, süküt ikrardandı , usul esasa mukaddemdi, kadim benim şehrimdi, taşları dile gelirdi, Kalesine köprüden baktığımız şehrimin ensesinde bir ürperti, başında dumanlar vardı ...Ah !On Gözlü'nün de on gözü çıkaydı ! Kalbimizin kırmızıya, ateşe, acıya doyduğu anlarda bembeyaz dağlardan geçtik , donmuş nehirlerden ;ışıksız, gölgesiz manzara resmi çekilemeyen ovalardan geçtik... Kars'a vardığımızda gün “tari” olmuştu.  Kristal bir geceydi. Gök kızılca kıyamet, yer beyazdı. Kar taneleri öyle parlak öyle ahenkli düşüyordu ki sanki gökten eleyerek gönderiyorlardı karı. Kalbimizi sorarsanız karla karışık yağmur! Kürdistan'ın en doğusu esir etmişti bizi. Biz beyazına meftun . Elmas yağıyor sanırdınız gökten .
  Kars'a gelmişken “kaz” yememek olmazdı.  Kazı  Kürtler tuzlayıp dondurarak Azeriler ise yazın kurutup kırmızı unda bekletip öyle yerlermiş . Bizim yediğimiz Kürt usulüydü. Şark kültürüne göre döşenmiş, odun sobasının üstüne ısıttığımız ekmekler ve yemeğin sonunda yediğimiz mekanın sahibi kendilerine özgü  tatlısı... Diyarbekir'den geldiğimizi öğrendiklerinde “nedir bu memleketin hali” sorularına ziyadesiyle maruz kaldık.  Burayı da, ekonomisini de  etkilemişti. Ocak soğuğu ciğerlerimize işlemişken soğuğun doruklarına sevdalı biz “Kars Kale’sine” doğru yola çıktık . Yürüyerek çıkmanın mümkün olmadığı taksiyle gitmenin çılgınlık olduğu durumda  çılgın olmayı tercih ettik . Sağlam bir rehberle Tarihin derinliklerine yol aldık. Taksici Adil Abi “Digor’un Kürtler'indendi. Yöreye ve turizme ziyadesiyle aşinaydı.
 Eski Kars tamamen Rus yapılarından oluşuyordu . Hamamlar , cephanelikler, kiliseler, köprüler ve kale . Kaleye, rivayet odur ki “Bu tünellerin Ermenistan'a kadar gittiği... “ hikayeleriyle çıktık . Kale şehrin en yüksek tepesindeydi.  En tepeye çıktığımızda seyr-i Kars yaptık. “Buz gibi “ tabirini tekrar tekrar sorgulamak zorunda kaldık. Soğuk az zaman sonra parmaklarımızı kanatarak kendini ispatlamıştı.. Şehri korumak için konuşlanmıştı sanki kale . Saha kalkmış bir at gibi en tepede ben varım diyordu, burdayım ..
   İktisadi ve idari bilimler Fakültesi , bir otel,  bazı devlet daireleri hep bu tarihi yapılardan oluşuyordu . Keşke resmi binalar yerine kültür merkezleri , sergi salonları veya aynen- kendisi- halinde kalıp müze olarak kullanılsa...  Yolculuğumuzun bir sonraki durağı Kars-Ardahan yolu üzerinde bulunan Çıldır ilçesine bağlı Çıldır gölü'ydü ...Göl dediysek kenarına ağaçlar olan söyle ayaklarını uzatacağin bir göl gelmesin aklınıza.Kilometrelik göl  buz tutmuştu evet yanlış duymadınız buz tutmuştu! Ve işte karşınızda “Buz gölü “ Buz Gölüne gidebilmek için taksici Adil Abi'yle önce kara yollarını aradık. Yolların açık olduğu teyidiyle düştük yola... Asfaltan çıkan dumanlar bize soğuğun şiddetini gösteriyordu. Göle yakın bir yerde durduk fotoğraf çekmek için ikinci adımda işte soğuğun doruğu dedik . Evet doruklara sevdalı biz  anlatılmaz , yaşatmaz- dondurur öldürür bu soğuğu kesinlikle beklemiyorduk . Kendimizi o kardan uzun uğraşlar sonunda arabamıza attık söylene söylene göl kenarındaki minik restorana vardık. Bizden başka deli var mıdır diye düşünürken aslında yalnız olmadığımızı bu mevsimde karıyla- soğuğuyla orayı görmek isteyen insanların olduğunu gördük. Çıldır Gölü'ne has 20 kiloluk “sarı balık “ lezzetiyle kendisine müteşekkir bıraktı. Minik çaydanlıklarda gelen çayın ardından buz golüne doğru yürüyüşe çıktık.  Çığlıklarla şaşkınlıkla gölün üzerinde yürüdük, koştuk,  şarkı söyledik...
  “Kars” ; kimliği olan, tarihi olan , kendisi olan bir şehir. ! Nüfusu Azeri , Terekeme az miktarda Avşar ve çok miktarda Kürtlerden oluşuyor. Eski zamanlarda Azerilerin şehir merkezinde yaşadığı çevre köylerde ise Kürtlerin yaşadığını, ve Kürtlerin Azerileri kasa olarak kullandığını yılın belli mevsimlerinde gelip paralarını onlara teslim ettiğini ; geri almak zamanı geldiğinde insiyatifin Azerilerin elinde olduğunu söylediler. Otobüs firmasında muhabbet ettiğimiz amca aynen şöyle aktardı : “ Benim babam çok zengindi, ben liseye gidende beni Digor’dan Karsa gönderende. O vakit herkes dersi dinlerken ben dinleyemiyordum.  Çünkü bir yoldan gitsem Azeriler yakalayıp dövecekler , öteki yoldan gitsem bu yoldan dövecekler düşüncesi zihnimdeydi.  Okulu terk etmek zorunda kaldım. Şimdi gençler büyüdü de artık ezdirmiyorlar kendilerini , akıllandılar.
   “ Yine de çok dilli çok kültürlü çok milletli bir yaşamın mümkünlüğünü bugün bize gösterdi ! Her şeyin ötekiyle güzel olduğunu ... “Tek ve bir “ in Allah'a mahsus olduğunu(Tekbir: Allahu ekber), üç- ün ise Kars'a(Karı,  kazı, kızı) gördük  ve şahitlik ettik..
ez cümle
Akşam olur karanlıklar çökende 
Devriyeler adım adım gezende 

Kar kaplamış solmuş güller görende 
Sarılıp dallarını öpesim gelir...

2.Ocak 2016 /Kars


dipnotlar
Bu bir gezi yazısı değildir, sızı yazısıdır.
Bu bir kaçış yazısı değildir, bir kavuşma yazısıdır.
Bu yazı bir Kars yazısı değildir , bir Diyarbekir yazısıdır.



aforizmalar

 Anadoluda tren garları kimliksizdir.
Üç Kars'a mahsustur.
Kale-i Kars ata benzer , Kale-i Diyarbekir ise balığa benzer.
At murattır, balık kısmettir.
Dağın dağa kavuşması köprünün icadıdır.

 Şeyma Demir'e ithafen  DERYA ÇOK











Eleni Vitali- gramma kai grafi( mektup ve yazı)







Not: Bu yazı Şeymacık'a ithafen yazılmıştır.. Benim az bulunan , inatçı, uyumlu , sevimli( iki buçukluk sarı balığıma)